Posts tagged ilişki

KÜLTÜR ROBOTU

Tüm renkler içerisinde sen hangisisin? Tabloda tek başına ana bir renk olabilir misin? Yoksa karışman mı gerekir diğer renklerle? Bulunduğun yere ait mi olmak istersin yoksa birey olarak var kalmak mı? Ya da başka bir alternatifin var mı?

İnsanlar doğası gereği içlerinde hem ait olma hem birey olma gereksinimlerini barındırır. Batı toplumlarında birey olmanın katsayısı fazla iken yaşadığımız coğrafyada ait olmanın katsayısı daha fazladır. Her iki uç noktanın hayata bakış tarzımıza, olayları değerlendirmemize, insan ilişkilerine getirmiş olduğu bazı handikaplar mevcuttur. Açık olan bir şey var ki o da ait olma ve birey olma arasında bir denge kurulmasının gerekliliğidir. Ait olma ve birey olma dengesinin kurulamaması günümüzde çoğu problemin altında yatan temel sebep olarak bulunur. Bu yazıda içinde bulunduğumuz coğrafyanın toplumsal kodlarında bulunan aitlik duygusunun ortaya çıkardığı problemler (kültür robotu) üzerinde duracağım.

İçinde yaşamış olduğumuz zamana ve mekana ait kültürel tanımlama sistemleri mevcuttur. Belli bir kültürün içine doğan kişi o kültürel kodlarla bezenerek ölene kadar kodların belirlediği çerçevede yaşamına devam eder. İçinde bulunduğumuz zamandan, mekandan ve kültürden kaçmak olanaksızdır. Bu yüzden her insan kültürel kodlarını yanında taşır. Sorun kültürel kodlarımızın tüm benliğimizi ele geçirdiğinde yani aitlik duygumuz daha ağır bastığında ve bunun farkında olmamamız ile başlar.

Doğan Cüceloğlu kitabında tüm hayatını kültürel kodlarla yaşayan kişileri kültür robotu olarak adlandırmıştır. Kültür robotu olan kişiler belli kültürel kodlarla yaşadığının farkında olamazlar. Toplumun belirlediği kalıplar, formüller çerçevesinde kişi hayatında alınması gereken bir kararda otomatik olarak seçim yapar ve eylemde bulunur. Bu toplumlarda yaşamın anlamı kişiye hazır olarak sunulur. Kişi anlamlı bir hayat kurmak üzerine düşünmez. Bundan dolayıdır ki kültür robotu olan kişinin özü yoktur. Kişi kendi özü ile bağlantısını kopardığı, kendi var oluşlarını yaşayamadıkları, kendi ihtiyaçlarını görmezden geldiği için giderek yalnızlaşır.

“Kültür robotu aileler kültür robotu bireyler yönetir ve onlarda yeniden kültür robotu aileler kurar. Toplum ailesiyle okullarıyla komşuluk ve iş ilişkileriyle kültür robotu üreten büyük bir imalathane gibi görür bu bir açık hava hapishanesi gibi olur.”

Ait olmanın ağır bastığı kültür robotu toplumlarında ;

  • Kişinin kendi düşünceleri önemsenmez, teşvik edilmez. Yerilir ve aşağılanır.
  • Kişinin toplumda var olan düşünce ve değerlerin düşünmeden aynısını yaşaması ve o topluma ait olması beklenir.
  • Sorgulamadan var olan sisteme “itaat” edilmesi istenilir.

BU DURUM AİLEDE, EĞİTİMDE, SİYASETTE KISACASI TÜM KURUMLARDA KENDİNİ GÖSTERİR.  “TOPLUM KOCAMAN BİR HAPİSHANEDİR. BU HAPİSHANEDEKİ HER BİR MAHPUS BİR DİĞERİNİN GARDİYANIDIR. KENDİ SEÇİMLERİYLE VAR OLAN KİŞİ DİĞER MAHPUS OLAN GARDİYANLAR TARAFINDAN SÜREKLİ YARGILANIR.”

Kültür robotu kavramının karşısında Şahsiyet olmak vardır. Kültür robotunun farkında olan insan kendi özünü keşfetme yolculuğuna çıkarak şahsiyet olma imkanına ulaşabilir. Şahsiyet olmak kişinin kendi iç hesaplaşması ile başlar. İnsanın toplumsal kodlardan sıyrılarak keşfetmesi gereken öz benliği vardır. Bu dünya içerisine dalan insan yaşam içerisinde kendi deneyimleriyle anlam çerçevesini oluşturur. O artık kültür robotu değildir. Tüm benliği ile şahsiyet olmuş özgür bir insandır. Kişi kendi yaşamının anlamını oluşturarak özgürce seçim yapar ve eylemde bulunur. Şahsiyet olan insan kendi otantik var oluşunu kurarak gerçek özgürlüğe kavuşur.